29 Ekim 2010 Cuma

Baba Nasihati

Toplantıya gideceğim. Baktım geç kalma ihtimalim var, bindim bir taksiye, muhabbetçi bir arkadaş.
O anlatıyor ben dinliyorum. Tam iş yerinin önüne geldik. Ankara'da Bakanlıklar.
Diyelim ki taksi parası 9.75 TL tuttu, ben 10 TL uzattım. Hani hepimizin yaşadığı sahne vardır ya, taksici üstünü arıyormuş gibi yapar, siz de para üstünü alabilmek için bir ayak dışarıda, inmemek için debelenirsiniz. Tam o sahne olacak.

Şoför, para üstü varmı diye aranmaya başladı.
"Üstü kalsın kardeşim." dedim.

Döndü bana doğru;

"Vaktin var mı ağabey ?" dedi.

"Evet" dedim. (tek ayağım hala dışarda)

Dörtlülere bastı, trafik dört şerit akıyor, indi araçtan. Önde bir büfe var. Gitti oraya, bir şeyler konuşup geldi.
Bana 25 Kr uzattı. Belli ki para bozdurmuş.

"Birader" dedim, "9.75 değil, 10.50 yazsa ister miydin 50 kr benden?"

-Ne alacağım ağabey 50 kuruşu.

-Peki niye gittin 25 kr için o kadar uğraştın. Üstü kalsın demiştim.

Döndü bana, attı kolunu arkaya :

-Vaktin var mı ağabey?

-Var.

-Çek kapıyı o zaman.

Muhabbetçi bir taksici ile karşı karşıyayız.

5 dk. konuştuk. İngiltere'de profesöründen, bilmem kiminden eğitimler aldım. O taksicinin 5 dk.’ da öğrettiklerini,
ingiliz hocalar haftalarca verdikleri derslerde öğretemediler.

Ağabey biz Keçiören'de 5 kardeşiz. Babam rençberdi benim, günlük yevmiyeye giderdi; artık inşaat falan bulursa çalışır gelir,
o gün iş bulamazsa, biz eve gelişinden, yüzünden anlardık. Durumumuz hiç iyi olmadı. Akşam yer sofrasında yemek yerdik. Yemek bitince babam bize "Durun kalkmayın" derdi. Önce dua ederdik, sonra babam bize sofrada konuşma yapardı.

"Aha" dedim, "Bizim meslek", seminerci.

- Ne anlatırdı baban?

- Hayatta nasıl başarılı olunur?

O gün inşaata çağırmazlarsa eve para getiremiyor, sonra çocuklara hayatta başarı teknikleri anlatıyor.

- Babam işe gidince büyük ağabeyimiz onu taklit ederdi, delik bir çorapla pantalonun ceplerini çıkarır, dört kardeşi karşısına alıp; "Dürüst olun, evinize haram lokma sokmayın." diye anlatırken, biz de gülerdik. Annem kızardı, "Babanızla alay etmeyin.
O, hem dürüst, hem de çalışkandır." derdi. Yan evde iki kardeş var, onların babası zengin. Babaları birahane işletiyor, ama adamda her numara vardı, kumar falan oynatırdı. Bizim yeni hiç bir şeyimiz olmadı, hep o ikisinin eskilerini kullandık. O amca mahalleden geçerken biz 5 kardeş ayağa kalkardık, çünkü bize bahşiş verirdi. Babam eve gelince ayağa kalkmazdık. Çünkü hediye, para falan hak getire. Ağabey biz babamı kaybettik. Altı ay içinde yandaki baba da öldü.
Yandaki baba iki çocuğa 5 katlı bir apartman, işleyen birahane, dövizler ve araziler bıraktı. Bizim baba ne bıraktı biliyor musunuz ?

-Ne bıraktı?

-Bakkal veresiyesi ve konuşmalarını bıraktı : "Evladım işinizi dürüst yapın, hakkınız olmayan parayı almayın..." falan filan..
Ağabey aradan 15 yıl geçti.. Diğer 2 kardeş cezaevindeler, ne ev kaldı, ne birahane.. Ailesi dağıldı..

Biz 5 kardeş, beşimizin Keçiören’de taksi durağında birer taksisi var.. Hepimizin birer ailesi, çoluk çocuğu, hepimizin birer dairesi var. Geçenlerde büyük ağabeyimiz bizi topladı ve dedi ki :

"Asıl mirası bizim baba bırakmış."

Hepimiz ağladık. 5 kardeş taksiciliğe başladığımızdan beri, taksimetrenin yazmadığı 10 kuruşu evimize sokmadık.
Her şeyimiz var Allah'a şükür..

Çok duygulandım, veda ettim. Tam ineceğim :

- Dur ağabey, asıl bomba şimdi.

- Nedir bomban?

- Nerede oturuyoruz biliyor musun? O iki kardeşin oturduğu 5 katlı apartmanı biz aldık. 5 kardeş orada oturuyoruz.

Evladınıza ne araba bırakırsınız, ne ev, ne de başka bir miras. Evlada sadece değer kavramları bırakırsınız.
Bakın iki baba da evlatlarına değer kavramları bırakmışlar..

Ahmet Şerif İzgören’ in kitabından aktarılmıştır.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Bir Miting Anısı

Cumartesi gecesi, Ramazan boyunca yaptığım gibi haftasonunu arkadaşlarımla sahur yaparak geçirmek istemekteydim. Fakat yaklaşan Bayram hasebiyle şirkette işler yoğunlaşmış ve pazar günü de dahil olmak üzere iş yerinde mesai yapılacağı bildirildi. Ben pazar sabahı yapılacak sahur için babamdan izin almaya çalışırken, babam önüme iki seçenek sundu:
1- Sahura arkadaşlarının yanına git ama sabah 9'da iş yerinde ol;
2- Yarın Zeytinburnu'na Referandum için Mitinge katıl.

Ben babam fazla zorluk çıkarmasın hemde mutlu olsun diye, sabah 6'da evde olacağımı bile bile; "sabah 9'da işyerindeyim efenim" dedim ve izni alarak arkadaşlarımın yanına doğru gittim.

Ekip harika insanlarla dolu. 8 kişiydik artık pazar sabahı. klasik oynumuz olan "vampir-köylü" yü çevirdik. Biraz kavgalı gürültülü. Sonra sahur için beylerbeyinin üst tarafında harika manzarasıyla yer alan Messt Cafe'ye giderek sahurumuzu yaptık. Açıkcası keşke sahuru yine dilruba'da yapsaydık dediğim oldu. Çünkü daha fazla yiyip daha az hesap ödeyebilirdik.

Sabah 6 sularında eve girdiğimde ben hangi ara kalkıp saat 9'da iş yerinde olacağım stresi vardı üzerimde. Yattım uyudum nasıl olsa babam kaldırır diye. Öyle de oldu. Sabah 8:45 sularında babam uyandırmak için odama gelmişti. Uyandırdı "hadi" dedi. Uykusuzluktan ölüyorum. O an "baba mitinge gitmeye karar verdim." dedim.  Sevindi tamam dedi. Miting 15'te başlayacaktı. Ben 13:30a kadar uyurum dedim alarmımı kurup yattım.

Alarmdan 30 dk.önce kalktığımda yağmurun bir sağanak halinde yağdığını gördüm. "Ohh ulan şimdi ararım babamı yağmur var nasıl gideyim diyerek acıtasyon yaparım baba yüreği kıyamaz, hatta baba şirkete geleyim mi diye de sorarım zaten mesai saati bitimine yaklaşılmış boş ver der bende uyumaya devam ederim.." Çok güzel senaryo yazarım demişmiydim? :) - Şaka değil önemli gazetelerden birinde yazarlık yapan bir abi bana senaryo konusunda sen bu işi yapabilirsin demişti.-
Vel hasıl kelam. Aynı dediğim gibi babamı aradım, kafamda geçen tüm senaryoyu aynen uyguladım ve baba yüreği "peki tamam"a kadar olayı getirdim. Artık sadece telefonun kapanması ve benim yatağa girip uyuma faslım kalmıştı. Fakat babam telefonu kapatmadan önce öldürücü darbeyi vurdu bana. "Oğlum, başbakan bu davanın peşinden koşmak için şehir şehir geziyor; yağmur çamur demeden yorulmadan usanmadan davasını haklı çıkarmak için uğraşırken sen bir yağmuru sebep gösterip gitmeyecekmisin? İstersen hasta ol n'olcak sanki?"ve her zaman dediği gibi sonuna ekledi " Ama yinede sen bilirsin." Telefonu kapattık.

Baba; bu evlat acısı gibi koydu şimdi bana, isterse kıyamet kopsun gitmezsem kendime küfrederim. Hakkaten böyleydi, babam tek bir sözle damardan girdi bana.. 

Hemen yanıma alabileceğim birini bulmaya çalıştım. Benim sadık dostum Ercan ilk tercihimdi. Aradım; durumu anlattım, itiraz etmedi. Nasıl gidebilirizi araştırmaya koyuldu. Akp Ankara genel merkezinden başlayıp yaklaşık 8-9 kısa telefon görüşmesi yaptıktan sonra Beykoz ilçe teşkilatını aramak aklına geldi. Cevap güzeldi. Küçüksu iskeleden Miting alanına 13:30da direk tekne kalkacak yetişin. Haydaa; ben tüm bu olaylar olurken yatağın içindeyim hala. Teknenin kalkmasınada yaklaşık 10 dakka var. Nasıl kalktım, nasıl uykuda sağdan soldan kalkan saçlarımı indiridim inanın bilmiyorum. Tekne iskeleden ayrılırken ulaştık. Biz bindikten sonra yol almaya başladık Zeytinburnu'na doğru.

Yakın zamanda birde Filisting mitingine katılmıştım Levent'te. Hani şu Mavi Marmara olayından sonraki. İnsan ister istemez onlarca kişi arasına girdiği için bir tedirginlik yaşıyor. Malum terör olayları. Levent'teki eylem defazlaca bir güvenlik önlemi alınmamıştı. Kazlıçeşme alanına girerken fotoğraflarda görülen onlarca insan tek tek aranıyor. Ne kadar iyi aranıyor orası tartışılır ama yinede bir güven söz konusu. 

Biz miting alanına girdiğimizde saatlerimiz 15:30'u gösteriyordu. Başbakandan önce kürsüye orda bulunan milletvekilleri ve bakanlar çıktı. Sonra büyük bir coşku içinde Başbakan. Yanılmıyorsam herkesi selamladıktan sonra Fetih Marşından bir kaç kıta okudu ve konuşmasına başladı.

Ben Recep Tayyip Bey'i ilk defa canlı izleme fırsatı buldum. Tv'den belkide aynı konuşmaları çokça dinledim ama canlı olunca insanın hakikaten gözleri doluyor. Bu adam yüreğini koyarak bunu yapıyor. Hangi babayiğit biri bunca tehdit altındayken binlerce kalabalığın karşısına çıkabilir. Tek kurşunluk bir suikastle Allah Korusun herşey bitebilir.

Ama şunu farkettim oraya gelen insanların içinde Başbakana karşı inanılmaz bir sempati var. Hakikaten gönülden seviyorlar. Çok öncesini bilemiyorum ama sanırım Andan Menderes'ten sonra bu denli gönülden sevilen ilk Başbakan..

Baktık miting bitmek üzere teknemize geç kalmamak için erkenden yola çıktık iskeleye doğru. Bizim gibi çok insan vardı geri dönmeye başlayan ta ki "İmralıyla görüştüğümüzü ispatlayamayan Şerrefsizdir!" sözünü duyana kadar. Herkes aynı anda geri döndü, bir coşku bir heyecan "Yaşa Başbakan!".. Millet bu sözü duyunca kendinden geçti. Ben dahil.

 Teknemize dönüp eve doğru yol almaya başladık...




O gün için sadece iki şey yüzünden üzüldüm:
1- Organizasyon işleri yapan akrabalarımdan birinin sahnenin arkasında olması. Bende orda olabilirdim.
2- Kadir gecesi iftara yetişemeyince orucu zamanında açamamak oldu..

Miting ile ilgili tüm gelişmeler ilgili haber sitelerinde var. Ben sadece kendi hissiyatımı dile getirmek istedim..

Saygılar Efendim..

Allttaki fotoların çekimleri bana aittir.