30 Ağustos 2010 Pazartesi

Milyarder Olma Sanatı - Bölüm 1

    Chrysler'in ünlü CEO'su Lee Iacocca biyografisini konu alan kitaptan bazı alıntılar yapmıştım daha önce. Şimdi bu alıntılarımı yazı ortamına döküyorum. Ve bölüm bölüm buradan yayınlayacağım.

Iacocca hakkında bilgi için buraya ve buraya tıklayabilirsiniz.

- “Koşmak varken niye yürümeli?”

- “Senden güçlülerle dövüşme. Yumruk yerine aklını kullan.

- “Ev ödevi olarak her hafta beş yüz sözcüklük bir kompozisyon yazdırırdı. Düşüncelerimizi yazıyla ifade etmeyi böyle öğrendik.”

- “Parlak fikirlerin olabilir, ama bunları karşındakine iletemiyorsan tartışmayı kaybedersin.”

- “Sıkıntılar insanları birleştirir.”

- “Hangi konuda olursa olsun, başarıya ulaşmanın sırrı, dikkatini o işe vermek ve zamanı iyi kullanmaktır. Hafta aralarında çok çalışır, hafta sonlarını da aileme ve eğlenceye ayırırım. Büyük bir sorun olmadıkça Cuma geceleri, cumartesi ve Pazar günleri çalışmam. Pazar geceleri ise, o hafta gerçekleştirmek istediğim şeylerin bir özetini çıkarır, kendimi işe hazırlarım.

- “Zamanınızı iyi değerlendirmek istiyorsanız, önce en önemli işlerin neler olduğunu belirlemeli ve enerjinizi bu konulara vermelisiniz.”

- “İş yaşamında iş bitirici olmak için, hangi konuya öncelik tanınacağını iyi bilinmesi gerekir.”

- “İş yaşamında ise programınızı aylara, hatta yıllara göre hazırlamanız gerekir.”

- “Okulda pek çok şey öğrenebilirsiniz, ama yaşamda sizi başarıya ulaştıracak pek çok becerinizi kendiniz geliştirmek zorundasınız.”

- “Psikolojik ve anormallik psikolojisi dersleri..”

- “Çalışkanlık ve karar verme becerisi. İşe alacağınız kişi tuttuğunu koparan birimi? Karar verme vakti geldiğinde çabuk harekete geçebilecek mi? Erkekleri oğlan çocuklarından ayıran nitelikler bunlardır.”

- “Çoğu okur yazıları okumaz, başlıklara bir göz atmakla yetinir.”

- “Staj programına göre, şirketin her bölümünde birkaç gün yada bir hafta çalışacak. Staj sona erdiğinde otomobil yapımının bütün evrelerini yakından görmüş olacaktık.”

- “Satıcılığın hünerlerini öğrenmek zaman ve çaba gerektiren bir iştir. Bazı gençler bunu anlamıyor. Başarılı bir işadamı görünce, onun bir vakit ne hatalar yapmış olabileceğini düşünmüyorlar bile. Hata yaşamın bir parçasıdır, ondan kaçamazsınız. Çok pahalıya mal olacak hatalar yapmamayı, aynı hataya iki kez düşmemeyi dileyebilirsiniz ancak.”

- “Ülkemizde otomobil ticaretinin temel taşı bayilerdir. Ama şirketle iş ilişkileri olmakla birlikte, Amerikan girişimciliğinin özünü onlar oluşturur, kapitalist sistemin yüreği onlarda atar. Ve tabii, fabrikadan çıkan arabaları piyasada satanda onlardır.”

- “Bu işte başarılı olmak isteyen, ekip çalışmasına önem vermelidir. Yani ana şirketle bayilerin aynı takımda oynamaları gerekir. Ne yazık ki pek çok yönetici bunu kavrayamıyor. Kendilerine değer verilmediğini gören bayilerde şirkete güceniyorlar. Oysa şunu bilmek yeter: Bir şirketin asıl müşterisi bayilerdir. Böyle olduğu için, işittikleriniz hoşunuza gitmese bile, bayileri dikkatle dinlemek zorundasınız.”

- “Murray’ın küçük oyunlarından biri, müşteriye araba aldıktan bir ay sonra telefon edip, -Dostlarınız arabayı beğendiler mi?- diye sormaktı. Zekice bir buluştu bu. Müşteriye arabasından memnun olup olmadığını sorarsanız, arabada bir aksaklık olduğu kanısına varabilir. Oysa dostlarının ne dedikleri sorulunca, arabasından memnun olduğunu söylemek zorundadır.”

- “Eğer gerçekten açıkgöz bir satıcıysanız, müşteriden dostlarının adlarını ve telefon numaralarını da rica edersiniz.”

- “Bir insan bir şey satın aldıysa – ev,araba,tahvil, ne olursa olsun- ilk birkaç hafta boyunca kendinden hoşnuttur. Faka basmışsa bunu sonradan anlar.”

- “Satıcının, satışla sonuçlanacak uygun sorular sorup, müşteriyi yönlendirmesi gerekir. Adam kırmızı bir spor araba istiyorsa, onu satarsınız elbet. Ama çoğu müşteri ne istediğini bilmez, satıcının görevi ona yardımcı olmaktır.”

- “Sen paraya bak evlat. Başka her şeyi boşver. Kar devrinde yaşıyoruz, gerisi hava.”

- “Bir insanın tek avantajı mantığı ve sağduyusudur. Yoksa maymundan farkımız kalmazdı. Unutma; at daha güçlüdür, köpekse daha cana yakın. At pisliğini vanilyalı dondurmadan ayıramıyorsan, ki ayıramayan çoktur, olduğun yerde sayacaksın demektir.”

- “Toplantılarda bazen söz alır, arabaların son zamanlarda niye satmadığı konusunda son zamanlarda duyduğu bahaneleri bir bir sayar, böylelikle ileride aynı bahanelerin öne sürülmesini engellerdi. Başarısızlıklarını cesaretle karşılayabilenlerine saygı duyar, her başarısızlığa bir özür bulanlara, yeni bir savaş başlamışken aklı hala önceki savaşta olanlara kızardı. Charlie bir sokak savaşçısı ve strateji uzmanıydı. Hep bir sonraki savaşı nasıl kazanacağını düşünürdü.”

- “Ama bir işi ne kadar çok yaparsa, o konuyu o kadar iyi öğreniyor insan.”

- “Birincisi, çok hızlı konuşuyorsun, biraz yavaşla. İkincisi de Güney’liler adını beğenmeyeceklerdir. Onlara küçük adını Iacocca, soyadının da Lee olduğunu söyle. Küçük adını biraz garip bulduğunu eklemeyi de unutma.”

- “Yaptığınız işe inanıyorsanız. Önünüze çıkan engeller sizi yıldırmamalı.”

- “Terslikleri yaşamın bir cilvesi olarak görmek, doğal karşılamak gerekir.”

- “Söyleyeceklerinizi ve yapacaklarınızı önceden prova etmeden müşterinin karşısına asla çıkmayın.”

- “Bir yönetici, kraldan fazla kralcı ve fildişi kadar lekesiz olmalıdır.”

30 Ağustos

30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun.. Şanlı Türk Bayrağımzı kanlarıyla boyayan Şehitlerimize Selamlar Olsun..!

Pakistan'ı Unutma!..

İFRC Flickr Foto Albüm
Hepimiz iyi biliriz.. Kurtuluş savaşı zamanında Pakistan Halkının Türkiye'ye nasıl yardımlarda bulunduğunu. Kadınların ellerinde bulundurdukları tüm altınları gözünü kırpmadan nasıl yardım amaçlı gönderdiklerini. 

Pakistan şuan hayatının en büyük sınavını vermekte. Ülke sel felaketiyle maddi manevi açıdan çok zor durumda. T.C. devleti ve birçok yardım kuruluşu yapılan bağışları şu saatlerde Pakistan'a ulaştırmaya çalışıyor.
Şimdi sıra bizde! 

Ben gönderdim sıra sende..



Tüm operatörlerden 2868'e boş mesaj atarak Türk Kızılayı'na 5 TL'lik yardım da bulunabiliriz.

Duyarsız kalma. Kardeşine Sahip Çık!

27 Ağustos 2010 Cuma

Yeminimden dönmedim, Mutluyum!

Farkındayım her yeni yazıda biraz daha blog konusu dışına çıkıyorum, ama olsun yazma alışkanlığı kazandığımı düşünüyorum.. 3 yıldır üniversitede bi deftere sığacak kadar yazı yazmadığım düşünülürse iyi yoldayım sanırım.. : )

Tribün zamanlarımda twitterdan @mfiraz ile
Başlık, taraftarı olduğum Fenerbahçem ile ilgili. Geçtiğimiz 5 sene boyunca takımımı tribünde desteklemek için maraton alttan bir kombine sahibiydim. Geçen sezon son maçta kaybettiğimiz o trajik Trabzonspor maçında da trübündeki yerimi almıştım. O maçta kaybedince babam,amcam ve yeğenler bir yemin etmiş Aziz yıldırım gitmeden bir daha kombine almamaya söz vermiştik. Sezon başı aziz gitmeyince kombinemizi yeniletmeyi askıya aldık. Ne kadar doğru bir karar aldığımız şimdi anlıyorum. Evet aziz başkan fenerbahçeyi bir yerden bir yere kadar getirdi. Ama futbol ile inşaat işini bir türlü ayıramadı. Geçenlerde bir gazetede röportajında şöyle diyordu.. "(Sapancadaki tesisleri kastederek) Buraya yatırdığım parayı bir futbolcuya yatırsaydım para değerini bu kadar arttırmazdı.." Evet zaten Guiza gibi bir futbolcuyuda takıma monte eden benim.. Yada maldonado, josico.. Bu takıma iyi transferler yapabilen bir Hakan Bilal Kutlualp'i kulübün dışına itmişsin ve yaptığın transferler ortada. Sezon başında Beşiktaş Quaresmayı alıp Demirörenin "Süperlige yüzyılın transferini yaptık!." diye söyleyince gülmüş 3 tane kimsenin Türkiye'ye getiremeyeceği yıldız sözü vermişti. Gelenler ortada.. İyi futbolcular doğru ama geliş zamanlaması yanlış. Maçlar bittikten sonra futbolcu getirsen neye yarar...
Velhasıl yinede Aykut hocadan umudum var. Çünkü bu takımın parasını yemeyi hak etmeyen futbolcuları bir bir gönderdi. Bence sırada ne kadar iyi niyetli olsada selçuk, baroni,bilica,ilhan eker ve gökhan ünal olmalı.. Bu futbolcuları gönderdikten sonra gözümde bir kat daha büyüyecek Aykut hoca, isterse küme düşssün umrumda değil..

Sonuçta transfer döneminin bitmesine şurda bir kaç gün kaldı, aziz yıldırım isterse  bu takıma Messi'yi getirsin o gitmeden stada girmeyi düşünmüyorum..
Bazı bazı arkadaşlarımıda götürürdüm, böyle saha kenarından maç izlerdik

26 Ağustos 2010 Perşembe

Genç Kalmanın Sırrı

Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaşlarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yaşarmış. Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış. “Bu gençliğin sırrı nedir” diye.

İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya…

Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki. Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

“Bu davette size sırrımı açıklayacağım” demiş. Herkes merakla davete gelmiş.Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.

Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.

“Hatun , şu kilerden bir karpuz getirirmisin bize sana zahmet!..” Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da : ” Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet” demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş.Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş. “Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin” demiş. Başka istemiş?. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış . Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş?.

Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedicik sormuş. “Eeeee?.

Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı?” Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bişey anlamamış.. “Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!”

Dedecik gülmüş. “Efendiler” demiş “O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.Bir kere bile (aman be adam, delimisin nesin şu tek karpuzu ne taşıtttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum.”

“Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.” .Demiş..

Rabbim bizleri genç kalmamızı sağlayacak eşler nasip eder inşaallah..:)

Kaynak

Zeki Olunca;

New York’ta bir bankanın önünde duran son model RollsRoyce otomobilden inen adam, hızlı adımlarla bankaya girdi ve önüne çıkan ilk görevliye, bireysel kredi icin başvuruda bulunmak istediğini söyledi. Görevli onu, müşteri temsilcisine götürdü. Adam, çok acele bir iş için Avrupa’ya gitmek zorunda olduğunu ve bu nedenle bir hafta vadeli beş bin dolar krediye gereksinim duyduğunu söyledi.

Müşteri temsilcisi kısa bir araştırma yaptıktan sonra döndü. “Ticarî ve malî sicilinizi inceledik. Bu krediyi almanız için bir engeliniz yok” dedi ve ekledi: “Fakat bir konuyu belirtmeliyiz. Bizim bankamızla daha önce hiç çalışmamışsınız. Banka olarak sizi resmen tanımıyoruz. Bu nedenle, söz konusu krediyi verebilmemiz için karşılığında sizden bir teminat almak zorundayız.” Adam cebinden RollsRoyce’un anahtarını çıkardı, bankanın müşteri temsilcisine uzattı: “Cok acelem var, uçağa yetişeceğim” dedi. “Kapıdaki Rolls Royce’umu teminat olarak alabilirsiniz.” Kredi işlemleri çok hızlı bir biçimde tamamlandı. Banka Rolls Royce otomobili bankanın garajına çekti, adama da beş bin dolar krediyi verdiler.

Müşteri temsilcisi, kişisel merakını gidermek için bir hafta boyunca özel bir araştırma yaptı ve bankalarının bu yeni müşterisinin çok büyük bir iş adamı ve çok büyük bir servet sahibi olduğunu öğrendi. Bir hafta sonra adam yeniden gelip, borcunun ana parası beş bin dolarla, bir haftalık faizi dokuz buçuk doları ödedikten sonra, müşteri temsilcisi bir türlü yenemediği merakının dürtüsüyle sordu: “Sizin, çok büyük bir iş adamı ve çok büyük bir servetin sahibi olduğunuzu öğrendim.” dedi. “Yalnızca kişisel merakımdan soruyorum. Lütfen söyler misiniz, sizin için çok küçük bir miktar olan beş bin dolarlık krediye neden gereksinim duydunuz?” Adam hafifçe gülümsedi: “Siz de bana lütfen söyler misiniz?” dedi. “Böyle lüks bir otomobili, New York’ta hangi kapalı garaja, bir hafta boyunca dokuz buçuk dolara bırakabilirsiniz?!”

Para kazanmak sadece çalışma ve hırsla olmaz, zeka da gerekir.. :)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Dragon's Den artık Türkiye'de

Dragon's Den'i tv'de ilk izlediğim zaman bloomberg tv'nin türkçe yayınla Türkiye'de yayın yaptığı ilk günlerdi. O zaman yalnızca -yanlış hatırlamıyorsam- ingiliz versiyonu yayındaydı. Program başından sonuna kadar heyecanlı bir film izlermiş gibi başından kalkmadan izlediğimi biliyorum.

Tv'de her zevk ve ihtiyaca göre çeşitli programlar seyretmek mümkün. Benimde zevkim DD gibi yarışma programlarına kayıyor. Bir zamanlar CNN Türk televizyonunda çırak isimli bir yarışma programı daha vardı. Onu da, yabancı versiyonlarını da çokta kez izlemiştim.

DD'den kısaca bahsetmek gerekirse; girişimci ruha sahip bir yarışmacı kafasındaki plan ve proje ile dört kişilik bir jürinin karşısına geçip sunum yapıyor. Burada önemli olan yaptığı sunumu jüriye kabul ettirip kuracağı şirketten juriye hisse satarak kendine yatırım için gerekli olan kaynağı yaratmak. Bu programın benim açımdan iki güzel yanı var. Birincisi yaptığınız proje juri tarafından uygun görülmezse bilin ki siz kendi başınıza girerseniz pek bi getiri sağlamayacak. Gözüm kara projeme inanıyorum derseniz o ayrı tabi. İkinci güzel yanı şayet projenizi kabul ettirirseniz, şirket hissedarlarınız Türkiye iş dünyasının en iyilerinden birileri olacak ve bu şekilde kapılar size daha kolay açılacak.

Girişimci ruhu desteklediği için ülkemize de katkıları son derece pozitif yönde olacak bir program. Uzun soluklu olmasını temenni ediyorum. Reyting kaygısı olmayacak, programa uygun bir ekonomi kanalında olacak olmasıda ayrıca güzel...
Buradan siteye ulaşabilirsiniz..

24 Ağustos 2010 Salı

Merhaba;

 24 ağustos 2010 tarihi itibariyle "Heyonomi" ismi ile blog dünyasına adım atmış bulunuyoruz. En baştan söyleyebilirim ki ilk amacım insanlığa faydalı bir şeyler sunmak veya binlerce takipçi tarafından takip edilmek değil. İlk amacım yazma alışkanlığımı kendime kazandırmak.

Peki ne alaka "Heyonomi".. İsim olarak ilk niyetim NomiBlog idi. Ekonomiden gelen nomi çok tatlı ve akılda kolay tutulabilecek bir isimdi bana göre. Fakat ne yazık ki NomiBlog ismini biri benden daha önce almış. Heyonomi ismi bir gece yatarken aklıma geldi. Heyecandan gelen bir enerji ile yine ekonominin Nomi'ni birleştirerek bu isimde kendimce karar kıldım.
Google'da Heyonomi yazarsanız karşınıza bu siteden başka hiç bir şey çıkmayacaktır:) Google'da bile çıkmayacak bir site ismim var..

Bir iktisat öğrencisi olarak blogda yazmak istediğim konular genellikle iş dünyasına dair olacak. Bunlar roportajlar, dünyadan ve ülkemizden de çeşitli haberler olabilir. Açıkcası eğer yazma alışkanlığımı kendime kazandırabilirsem her türlü şey yazmaya çalışabilirim..

Heyonomi Blog'un tüm okuyucularına faydalı olması temennisiyle..